Gıda güvensizliği, verimli tarımsal bölgelerde, beklenilenden daha sıcak ve kurak koşullar sonucu mahsulün negatif etkilenmesi, üretim miktarının azalması sonucu dünya gıda arzının tehdit altında olması olarak değerlendirilebilir.
Gıda Güvenliğini iklim değişikliklerinin yanı sıra, sera gazı emisyonları ile iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması çabalarının oluşturduğu ekonomik etkiler yani, tarımsal ürün fiyatları ve tedarik zincirleri, olumsuz etkilemektedir. 2050 yılına kadar, CO2 azaltma politikaları, tüm sektörler ve bölgeler arasında eşit bir şekilde uygulanabilirse, küresel açlığın, iklim değişikliğinin doğrudan etkilerinden daha büyük olumsuz bir etkiye sahip olacağı modellenmiştir. Olumsuz etkiler, gıda güvenliği sorunlarının zaten akut olduğu, Sahra altı Afrika ve Güney Asya gibi savunmasız, düşük gelirli bölgelerde daha yaygın olacaktır.
2015’de kabul edilen Paris Anlaşması, bu yüzyılın sonuna kadar sıcaklık artışının 2 C0 derecenin altında tutulmasını amaçlamaktadır. Paris anlaşması ile, gelişmiş ülkeler kategorisindeki ülkelere, gelecekteki dünya genelindeki, gıda arzındaki azalma risklerine karşı bioyakıt adı altında önemli miktarda mahsulün yakıta dönüştürülmesi konusunda daha dikkatli olmalarını sağlamak için politikalar oluşturulmuştur (UNFCCC, 2016). Son beş yıllık süreçte yapılan çalışmalar iklim değişikliğinin gıda arzı üzerindeki etkileri, tarımsal üretim, piyasalar, gıda güvenliği açısından incelediğinde, dünya genelinde iklim değişikliğinin mahsul verimini düşürdüğünü belirlenmiştir. 2018 yılında yapılan çalışmada 8 farklı iklim modeli uygulandığında en iyi senaryoda bile, 2050 yılında dünya genelinde mahsul veriminin %17 düşmesine karşın gıda fiyatlarının %20 artması olası görünmektedir.
Gıda güvenliğinin sağlanması için gıdanın var olması (availability), erişilebilir (accessibility) olması, istikrarlı olması (stability) ve faydalanılması (utilization) gerekmektedir.
Gıda güvencesi hesaplama yöntemi, güvenilir, düşük maliyetli ve zamana duyarlı olmalı, ayrıca, coğrafi ve kültürel farklılıklar arasında karşılaştırmalar yapılabilmesine olanak sağlamalı ve politika yapıcılar için anlaşılır olmalıdır. Dünya Gıda Programı (World Food Programme, WFP)’nin kırılganlık analizi (VAM) programına göre, gıda güvencesi ölçümü için kullanılan metotlar:
1) Kim gıda güvencesiz veya bundan etkilenebilir,
2) Nerede gıda güvencesizliği yaşıyor,
3) Neden gıda güvencesiz,
5) Kaç kişi,
6) Onların yaşam standartlarını iyileştirmek için neler yapılmalı,
7) Durumları gelecekte nasıl değişecek ve onları tehdit eden riskler neler” sorularına cevap verecek kapsamda olmalıdır.
Küresel nüfustaki heterojenlik, hükümetler ve politikaların farklılığı, yerel ekonomi, işgücü piyasaları ve tarımdaki çeşitliliğe rağmen, dünya çapında gıda güvencesizliğinin tanımlanması için oluşturulan bazı yöntemler bulunmaktadır. Uluslararası kuruluşlar, konuyla ilgili bilgi eksikliğini gidermek amacıyla çalışmalar yapmışlar ve gıda güvencesi göstergelerinden elde edilen bilgileri bir araya getiren birleşik endeksler oluşturmuşlardır. Endekslerin hesaplanmasında, çeşitli ekonomik, politik ve sosyal değişkenlerden yararlanılmaktadır. Kullanılan başlıca değişkenler; kişi başına gelir,
- Gıda harcamalarının gelirden aldığı pay,
- Yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfusun oranı,
- Gıda arzı
- Günlük kalori bulunabilirliğidir.
Buna ek olarak;
- Tarımsal altyapı
- AR&GE,
- Kadınlardaki anemi yaygınlığı,
- Obezite oranı
gibi endekslere özgü değişkenler de bulunmaktadır. Son dönemlerde, çevre sorunları ve artan hassasiyetle birlikte, gıda güvencesi endekslerine doğal kaynaklarla ilgili suyun mevcudiyeti ve kalitesi, biyoçeşitlilik, sıcaklık artışı gibi değişkenlerin de dâhil edildiği dikkati çekmektedir.
Yine besin gereksinimleri hesaplanırken iyimser bir yaklaşımla insanların yalnızca yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli olan enerji kullanılır.
2016 yılında yetersiz beslenme yaygınlığı yükselmiştir ve son on yılda kaydedilen ilerleme tersine dönerek 2012 seviyesine gerilemiştir.
2015-2017 yılları için yetersiz beslenme yaygınlığı ortalama %10.8 olarak açıklanmıştır ve yetersiz beslenen insan sayısının 2017 yılında 821 milyon olduğu belirtilmektedir.
Gıda güvenliğinin insan etkileri arasında demografik değişiklikler,
- Gıda israfı,
- Diyet değişimi,
- Gelir ve fiyatlar,
- Depolama koşulları,
- Sağlık durumu, olarak sıralanabilir.
Tüm bu sistemik değişiklikler karşısında, uyum stratejilerinin etkinliği belirsizdir. Gelecekteki ekonomik ve ticari ortamlar ve bunların değişen gıda arzına verecekleri tepki bu faktörler ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Özellikle gıda israfının azaltılması ve diyet değişimi olarak niteleyebileceğimiz hayvansal gıda tüketimindeki azalma gıda güvenliğinin sağlanması açısından belirleyici rol oynayabilir.
Görüldüğü gibi, iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkileri uyum yoluyla azaltılabilir. İklim değişikliğinin tarımsal verimi düşürmesi muhtemel olsa da, karşılaşılacak kötü sonuçları çeşitli yollarla azaltmak mümkün. Bu çözüm yolları arasında verimli yatırımlar, çiftçilere yeni verimli teknolojiler hakkında bilgi sağlamaya yardımcı olacak bilinçlendirme ve sürdürülebilir tarımsal tercihler geliştiren güçlü uyum stratejileri ve politikaları sayılabilir. Bu bağlamda, “iklimsel akıllı” gıda üretimi ve dağıtım sistemleri gibi girişimler, gıda sistemlerine yönelik teknolojiler ve adaptasyon stratejileri, iklim değişikliğine uyum sağlamaya yardımcı olabileceği gibi iklim değişikliğini azaltım hedeflerini de karşılayabilir.
Yazar: Prof. Dr. Zeynep ZAİMOĞLU
Çukurova Üniversitesi - Çevre Mühendisliği Bölümü
Tüm güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi sosyal medyada takip edin...