ECO2N SG EĞİTİMİ 400x85 07 02 05

rielli temmuz banner

DENİZ KİRLİLİĞİNİ ÖNLEMEYE İLİŞKİN HEDEFLER

Çok
14 yıl 10 ay önce #106 Yazan: MG10
5.1.Derin Deniz Deşarjı

Günümüzde doğayı ve doğal dengeleri etkileyen en önemli etken çevre kirliliğidir. Çevre kirlenmesi çok geniş kapsamlı ve karmaşık bir olgudur; genellikle su, hava, toprak ve gürültü kirliliği olmak üzere dört başlık altında toplanmaktadır. Doğadaki su çevrimi nedeniyle gürültü kirliliği dışındaki tüm kirlilikler eninde sonunda denizlerde birikmektedir.

Bu nedenle yaşamın kaynağını oluşturan su ve özellikle denizlerde oluşan kirlilik, çevre kirlenmesinin en önemli bölümünü oluşturmaktadır.

Dünya denizlerinin ve buna bağlı olarak kıyı alanlarının karşı karşıya bulunduğu çevre kirliliğine, denizler ile deniz canlı kaynaklarının korunmasına yönelik 1900'lerden bu yana küresel ve bölgesel düzeyde çok sayıda uluslararası anlaşma yapılmıştır. 1992'de Rio de Janeiro'da gerçekleştirilen BM Çevre ve Kalkınma Konferansında kabul edilen "'Gündem 21"'in 17. bölümü, "'okyanusların, kapalı ve yarıkapalı denizler de dahil olmak üzere tüm denizlerin ve kıyı alanlarının korunması ile buralardaki canlı kaynaklarının korunması, akılcı kullanımı ve geliştirilmesi"' başlığını taşımaktadır. Bu belge, küresel düzeyde varılmış bir siyasi irade uyuşmasını gösteren en güncel belge olması nedeniyle denizlerin korunması açısından özel bir önem taşımaktadır.

Deniz kirliliğinin birçok farklı tanımı vardır. Oldukça kapsamlı bilimsel bir deniz kirliliği tanımı, 1970 yılında Birleşmiş Milletler Örgütü'nce gerçekleştirilen çevre kirliliği ile ilgili toplantıda yapılmıştır. Bu tanıma göre "deniz kirliliği; haliçleri de kapsayacak şekilde deniz ortamına ve biyolojik kaynaklara zarar verecek, insan sağlığına tehlike yaratacak, su ürünleri üretimini de içeren denizden ekonomik yararlanma olanaklarını kısıtlayacak ve denizin dinlence amacı ile kullanılmasını, suyun kalitesini bozarak engelleyecek şekilde, insanoğlu tarafından doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak madde ya da enerji bırakılması olayıdır". Bir diğer önemli deniz kirliliği tanımı da 2872 sayılı Çevre Kanunu'na dayalı olarak çıkarılan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nde yapılmış olan "'su kirliliği"' tanımından uyarlanarak yapılmış olan tanımdır (Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, 2004). "'Deniz kirliliği, deniz kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi biçiminde gözlenen ve doğrudan ya da dolaylı olarak biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, balıkçılıkta, deniz suyu kalitesinde ve deniz suyunun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yaratacak madde ya da enerji atıklarının boşaltılmasıdır."

İki denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz'i birbirine bağlayan eşsiz Boğaz'ın kıyılarında kurulmuş olan İstanbul, coğrafi, tarihi ve kültürel açılardan dünyanın en güzel kentlerinden biridir. Ayrıca İstanbul Boğazı, Akdeniz ve Karadeniz'i birbirine bağlayan, meteorolojik, hidrolojik ve fiziksel özellikleri bakımından özgün bir ekosistem oluşturmaktadır. Boğaz'da iki denizin sularının tuzluluk oranlarının farklı olmasına bağlı olarak iki farklı tabakalı akıntı vardır. Aynı şekilde Marmara Denizi'nde de Akdeniz ve Karadeniz kaynaklı sular iki ayrı katman oluşturmaktadırlar. Karadeniz kaynaklı, daha az tuzlu (%016-18) sular yüzeyden Ege'ye doğru, Akdeniz kaynaklı daha tuzlu (%038-39) sular ise dipten Karadeniz'e doğru akmaktadır. Boğaz bölgesi, Akdeniz ile Karadeniz arasında bir biyolojik geçiş yoludur. İstanbul Boğazı'nda balıkçılığın en önemli dönemi olarak adlandırılan 'büyük göç' döneminde Ege ve Akdeniz'den gelen uskumru, kolyoz, palamut, lüfer, kılıç ve orkinos gibi balıklar beslenmek ya da üremek amacıyla Mart sonu-Haziran arasında İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e geçmektedir. Bu balıklar Ağustos sonu-Ekim arasında tekrar Boğaz'dan Marmara Denizi'ne ve oradan de Ege ve Akdeniz'e dönerler. Akdeniz kökenli bu göçmen balıklar, istanbul Boğazı'nın biyolojik bir koridor görevi yaptığının en açık göstergesidir. Otuz yıl öncesine kadar Boğaz bölgesi biyolojik çeşitlilik açısından son derece zengin ve balıkçılık açısından oldukça verimliydi. 1970'te Türkiye toplam balık avcılığının % 15 ini oluşturan Marmara günümüzde sadece %7 sini oluşturmakta olup, orkinos ve kılıç balığı gibi bazı türler ise bu ekosistemde tümüyle ortadan kalkmıştır.

Şu anda İstanbul Boğazı'nda biyolojik çeşitlilik açısından tehdit altında bulunan ve korunması gereken 33 deniz canlısı bulunmaktadır. Ayrıca, bölgenin barındırdığı çevre değerleri tarihi ve kültürel bir miras oluşturmaktadır. Çok uzun yıllar boyunca önce Doğu Roma İmparatorluğu, ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul, doğal güzelliklerinin yanısıra sahip olduğu kültürel varlıklar nedeniyle de UNESCO'nun 1974 tarihli Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme ile 'Akdeniz'de Ortak Öneme Sahip 100 Tarihi Sit' listesine alınmıştır.

Ne var ki, İstanbul Boğazı'nın ekosistemi ve biyolojik çeşitlilik bakımında sahip olduğu zenginlikleri çok ciddi baskı altındadır. Günümüzde şehirleşme, sanayileşme ve deniz taşımacılığının hızla artması nedeniyle deniz kirliliğinin boyutları zaman zaman denizlerimizin taşıyamayacağı sınırlara ulaşmaktadır. İstanbul'da deniz ve Boğaz kirlenmesine neden olan unsurların başlıcaları şunlardır: Kaynağı uluslararası ve ulusal olan sanayilerden ileri gelen Karadeniz vasıtasıyla Marmara Denizi ve Boğaz'a taşınan ve deşarj edilen endüstriyel atıklar; karasal kaynaklı (evsel) kirlilik; ve Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı'nda yapılan deniz taşımacılığından meydana gelen kirlilik ...

Kaynağı ne olursa olsun, günümüzde İstanbul'un denizlerinde görülen çevresel bozulma, bölgenin ekolojik dengesini bozarak denizdeki canlı kaynakların yaşam alanlarını tahrip etmiştir, Bunun sonucunda balık türleri ve sayıları ile beslenmesi buna bağlı olan deniz memelileri ciddi biçimde azalmıştır. 30 yıl önce İstanbul Boğazı'nda yaklaşık 60 balık türü yaşarken bu sayı günümüzde 20'ye düşmüştür.

Çevre ve Orman Bakanlığı'nın 2005 tarihinde hazırladığı İstanbul Çevre Durum Raporu'na göre Marmara Denizi kıyı kesimi, koyları ve körfezleriyle birlikte yoğun bir kirlilik tehdidi altındadır. Kirlenmenin ana nedeni olarak karbon, azot ve fosfor gibi besin maddelerinin bu denizde aşırı birikmesi gösterilmektedir, Bu olay, Marmara'nın çeşitli yerlerinde gözlemlenen oksijen azalmasıyla sonuçlanmaktadır. Marmara Denizi'nde kirlilik artık gözle görülür bir boyuta ulaşmıştır. Karadeniz'den gelen yıllık 660 milyar m3 su girişi, Marmara Denizi'nin üst tabakasının her 3 ile 6 ayda bir değişmesine neden olmaktadır. Akdeniz kökenli alt suların yenilenmesi ise her 5 ile 7 yılda bir gerçekleşmektedir. Yapılan çalışmalara göre Marmara'nın tropik durumu, Ege Denizi'nden gelen veya kara kökenli kirliliğe kıyasla, Karadeniz'den daha fazla etkilendiğini göstermiştir.

Karadeniz'deki Dinyesper ve Tuna gibi nehirlerden ve Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya sahillerinden gelen seyrelmiş atıksular istanbul Boğazı üzerinden Marmara Denizi'ne taşınmaktadır. Ayrıca Karadeniz'deki yaklaşık 2gC/m2/güne ulaşan birincil üretimden kaynaklanan büyük miktarlarda plankton da Marmara'ya taşınmaktadır. Yüksek üretim hızından kaynaklanan tortuların çökelmesi ve metabolize olması, Marmara'nın alt tabakasında çözünmüş oksijen konsantrasyonlarının 2 mg/l'nin altına düşmesine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalarda İstanbul Boğazı'na Marmara Denizi'nden gelen kirlilik değeri bir birim ise, Karadeniz'den gelen kirlilik miktarı 20 katı olduğu belirlenmiştir, Bununla birlikte, planlı ve etkin bir atıksu arıtma ve uzaklaştırma stratejisi yüzmeyi de içeren dinlenceye yönelik kıyı kullanımlarına imkan verecektir. İSKİ, çevre koruma projeleri kapsamında hayata geçirdiği atıksu arıtma tesisleriyle İstanbul'un kıyılarını atıksu kirliliğinden kurtarmayı hedeflemiş ve yapılan çalışmalar semeresini vermeye başlamıştır.

İSKİ Master plan çalışmalarında 3-boyutlu deniz kirliliği modelleme programı belirlemiş ve çalışma sonucunda da aşağıdaki stratejik tavsiyelerde bulunulmuştur:

Marmara Denizi, Avrupa Topluluğu Yönergesi 91/171 EEC'ye uygun olarak "hassas sular" olarak tanımlanmalıdır. Karadeniz'in "az hassas" olduğu düşünülmektedir.
Marmara Denizi'nde kirliliğin etkilerinin azaltılmasıiçin atıksular mümkün olan yerlerde İstanbul Boğazı'nın alt tabakasına deşarj edilerek Karadeniz'e taşınmalıdır. Uzun vadede, Marmara Denizi'nin alt tabakasına deşarj edilecek olan tüm çıkış suları ıçin üçüncü derecede arıtma yapılması konusunda tedbir alınmalıdır, Modelleme, ikinci derece arıtmanın ara vadede yeterli olacağını göstermektedir, Marmara Denizi'nin kalite ve ekolojisindeki tüm olumsuz değişimlerin belirlenmesi için yapılacak izleme çalışmalarında, üçüncü derece tesislerinin işletmeye alınmasının 2010 yılında başlaması öngörülmektedir.
Üçüncü derece arıtma tesisleri, birincil üretim üzerinde en fazla etkisi olan ve sınırlayıcı besin maddeleri olduğu bilimsel olarak kanıtlanan azot ve fosforun giderimi için projelendirilmelidir.
Karadeniz'e yapılan deşarj için sonuçta AT yönergelerine uygun olarak birinci derece arıtma yapılması gerekli olduğu halde, alıcı su kalitesindeki olumsuz değişimlerin veya deşarj standartlarındaki değişikliklerin karşılanması amacıyla arıtma seviyesinde değışiklik yapılması için esnek olunmalıdır. Beklenmeyen nüfus artışı ile ilgili olarak tesis kapasitesinin artırılması için de esnek olunması gerekmektedir.
İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Boğaz-Karadeniz bağlantısında su ve sediment kalitesi ile ekolojik değişimler izlenmelidir. İlave olarak, AT standartları ve özellikle Karadeniz ülkeleri arasındaki uluslararası anlaşmalar yerine getirilmeli ve bu anlaşmaların hükümleri tüm taraflar arasında uygulanmalıdır.
Master planda tavsiye edilen yukarıdaki prensiplerin atıksu arıtımı ile ilgili sonuçları şu şekildedir:

1.Uzun Dönemli Arıtma ve Uzaklaştırma

Marmara Denizi: Küçükçekmece, B, Cekmece, Batı Marmara, Tuzla, Tepeören ve Adalar'daki atıksu tesisleri, üçüncü derece arıtmadan sonra çıkış suyunu derin deşarj ile Marmara Denizi'nin alt tabakasına deşarj etmelidir.

İstanbul Boğazı: Yenikapı ve Baltalimanı'ndaki Avrupa Yakası atıksu tesisleri birinci derece arıtılmış olan çıkış suyunu Karadeniz'in alt tabakasına taşınmak üzere, İstanbul Boğazı'nın alt akımlarına deşarj etmelidir, Asya yakasındaki Göksu ve Kadıköy gibi yerlerde de İstanbul Boğazı'nın alt tabakasına deşarj yapılmalıdır. Bununla birlikte, izleme çalışması sonuçlarının gerekli olduğunu göstermesi durumunda, Asya yakasının tüm Boğaz deşarjları, Boğaz'ın kuzey girişinde tek bir deşarja yönlendirilmeli veya Boğaz'ın alt tabakasına deşarj edilmeden önce iyileştirilmiş arıtma sağlanmalıdır.

Karadeniz: Paşaköy ve Terkos havza alanlarından gelen atıksu, üçüncü derece arıtmadan geçerek, Karadeniz'in üst tabakasına deşarj edilebilir. Kilyos ve Şile için atıksular sırasıyla birinci ve ikinci derece arıtmadan geçirilerek Karadeniz'e deşarj edilebilir.

2. Uzun Dönemli Strateji ile Uyumlu Olan Ara Tedbirler

Marmara Denizi: Büyükçekmece, Küçükçekmece, Batı Marmara, Tuzla ve Adalar'daki atıksu arıtma tesisleri, ikinci derece arıtmadan sonra çıkış suyunu derin deniz deşarjı ile Marmara Denizi'nin alt tabakasına deşarj edebilirler. Tüm tesislerde üçüncü derece arıtma için yeterli alan planlanmalı ve sonuç olarak uzun dönemde üçüncü derece arıtma uygulanmalıdır.

İstanbul Boğazı: Yenikapı, Baltalimanı ve Üsküdar'dan çıkan ilk arıtma çıkış suyunun Boğaz'ın alt tabaka akımlarına ve Karadeniz'in alt tabakasına deşarj edilmesine devam edilmelidir. Aynı şekilde, Kadıköy, Küçüksu ve Paşabahçe'deki diğer planlanan ilk arıtma tesisleri de alt tabaka akımlarına deşarj edilmelidir.

Karadeniz: Paşaköy drenaj alanından gelen atıksu, ikinci derece arıtmadan sonra Riva Deresi'ne deşarj edilirken, bu arada üçüncü derece arıtma sistemi de inşa edilmelidir. Aynı şekilde, Terkos atıksu arıtma tesisleri, ikinci derece arıtmadan sonra Terkos Deresi'ne (Terkos havzasının mansabından) deşarj yapabilir. Şile ilçesi için atıksular ikinci derece arıtma sonras Kilyos atıksuları ise ilk arıtma sonrası Karadeniz'e deşarj edilebilir.

İSKİ master plan doğrultusunda birbiri arkasına hayata geçirdiği çevre koruma projeleriyle İstanbul denizlerinin kirlenmesine neden olan kaynakların önüne geçmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ tarafından büyük bi kısmı tamamlanmış ve bir kısmının yapımı devam etmekte olan kanalizasyon ve kolektör inşaatı, atıksu arıtma tesisleri, terfi merkezleri ve derin deşarj tesisleri çalışmaları sürdürülmektedir.

2004 tarihli Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin 23. maddesinde belirtilen Denizlerle ilgili Kirletme Yasakları denetim hizmetlerinin etkin, verimli, süratli bir şekilde gerçekleşmesi için idari cezayı vermeye yetkili amirler (Büyükşehir Belediyesi, Sahil Güvenlik, Büyükşehir dışında bulunan ilçelerin mülki idare amirleri) arasında sistemli bir çalışma başlatılmıştır. Ayrıca, İSKİ ile İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü arasında imzalanan protokol çerçevesinde, İstanbul Sahillerinde yer alan 154 noktada Mikrobiyolojik Kirlilik izleme çalışmaları yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmalar neticesinde kirlilik ölçümü yapılan 359 km'lik sahil bandının 274 km'si temiz kıyı uzunluğu olarak belirlenmiştir. Ancak İSKİ'nin hızla devam eden atıksu yatırımları neticesinde temiz kıyı uzunluğunun artış trendi sürecektir.

Alıcı ortamların korunması ve su kirliliği problemlerinin çözülmesine yönelik çalışmalar yetkili kurumlarca vakit geçirilmeden gerçekleştirilmektedir. Çevre Bakanlığı deniz çevresi kirliliğinin önlenmesi amacıyla "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği" ile deniz sularının kalite kriterleri çerçevesinde "tüm kıyı ve deniz sularının sağlıklı bir ortam halinde muhafazası için, deniz sularının genel kalite kriteri" belirtilmiştir. Yine aynı yönetmeliğin 24. maddesi ile "Her türlü motorlu su taşıtlarının yağ ve petrol atıklarını, sintine ve balast sularını su ortamlarına boşaltmaları yasaktır. Petrol ve türevlerini işleyen, doldurup boşaltan, depolayan işletmeler kaza sonucu ve istenmeyen özel durumlar nedeniyle su ortamlarına petrol boşalması ihtimali göz önünde bulundurularak, gerekli petrolle mücadele örgütü, ekipman ve malzemesini her an hazır bulundurmakla yükümlüdürler" denmektedir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi kendi deniz sınırları içerisinde, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 8. maddesinin 1. fıkrasındaki kirletme yasağına uymayıp denizi kirleten gemi ve deniz vasıtalarının Çevre Kanunu'nun 22. maddesi gereğince cezalandırılması işlemini, aynı kanunun 24. maddesine dayanarak yapmaktadır.

Yukarı

5.1. Derin Deniz Deşarjı
Atıksuların deniz deşarjı sistemleri ile alıcı ortamda seyreltilmek suretiyle uzaklaştırılması bütün dünyada kabul gören ve uygulanmakta olan bir seçenektir. İSKİ kentin çeşitli yerlerine tesis ettiği atıksu arıtma tesisleri ile atıksular arıtıldıktan sonra 2004 tarihli Su Kirlililiği Kontrol Yönetmeliği'nin 33. maddesi uyarınca Derin Deniz Deşarjı ile ilgili hususlar çerçevesinde Boğaz'ın Karadeniz'e akan dip sularına deşarj etmektedir.

Deniz deşarjı sistemleri, atıksuları sahilden belli uzaklık ve derinlikteki bir noktadan denize veren, bu arada meydana gelen seyrelmeler sonucunda, kullanımı yapılan kıyı şeridinde gerekli hijyenik koşulları sağlayan, yüzme imkanlarını oluşturan ve bunun dışında kalan deniz ortamına olumsuz çevresel etki yaratmayan altyapı tesisleridir. Sistemin elamanları, deniz tabanına gömülerek yerleştirilen "deşarj borusu", deşarj borusu ucunda atıksuyun deniz suyuyla iyi bir şekilde karışmasını sağlamak amacıyla yapılan "difüzör", deşarj borusu ve difüzörün stabilitesini sağlayan "tespit kuleleri" ve bölgenin topografyasına bağlı olarak istenen hızlarda boru içinden geçişini ve difüzörden çıkışını saglayan "terfi merkezi"dir.

Ülkemizde deniz deşarjı sistemlerinin teşkiline dair yasal dayanak Çevre Kanunu'nun amir hükümleri uyarınca çıkartılmış olan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin 33. maddesinde yer almaktadır. Buna göre "deniz kıyısı olan yerleşimler ve kıyı bölgelerinde bulunan endüstriler için, alıcı ortamda yeterli seyreltme kapasitesinin bulunduğunun ayrıntılı mühendislik çalışmalarıyla kanıtlanması halinde, atıksuların ve soğutma sularının deniz deşarjlarıyla bertarafına izin verilir" denilmektedir. Deniz deşarjına izin verilebilecek atıksuların özellikleri yönetmeliğin 34. maddesinde, deniz deşarj kriterleri ise 35. maddesinde verilmektedir.

İstanbul Boğazı'nın alt sularına verilen İstanbul şehrinin atıksularının üst sulara ne ölçüde karıştığı, yüzey sularına ulaşıp ulaşmadığı, üst tabaka akımlarıyla hangi oranda Marmara Denizi'ne döndüğü gibi sorular zaman zaman tartışılan konular olmuştur. Ancak, alt ve üst akımların bloke olduğu 'olağanüstü' koşulları da kapsayan doğrudan ölçümlerle, Ahırkapı deşarjından verilen atıksuların alt akımda öngörülen oranlarda seyrelerek Karadeniz'e ulaştığı ve oldukça zorlayıcı koşullarda bile atıksu girdisinin yüzeye ulaşan miktarlarının az miktarlarda olduğu gösterilmiştir ( Özsoy et al., 1995; Beşiktepe et al., 1995). Bilimsel çalışmalar İSKİ'nin arıtılmış atıksuları Boğaz'ın dip sularına vermesinin yerinde bir uygulama olduğunu göstermiştir.
Şu kullanıcı(lar) teşekkür etti: cevremuhendisi, didem, ceydak., kafkanınkedisi, MÜJGAN

Lütfen sohbete katılmak için Giriş ya da Hesap açın.

Çok
6 yıl 1 hafta önce #4224 Yazan: kero
kero tarafından DENİZ KİRLİLİĞİNİ ÖNLEMEYE İLİŞKİN HEDEFLER konusunda yanıtlandı
İstanbul da denizler leş gibi bu yazılanlar yapılsa iyi olur aslında.

Lütfen sohbete katılmak için Giriş ya da Hesap açın.

Destekleyenler

Welcome in the demo