SABİT GAZ [Inert gas] Özellikle petrol tankerlerinde boş yerleri doldurmak için kullanılan, olağan koşullarda başka maddelerle tepkime ilişkisi içine girmeyen buhar.
SABİT KAYNAK [Stationary source] Sabit konumdaki hava kirliliği kaynağı. Örnek: Enerji santralleri yâda atık yakma tesisleri.
SABİT YÜKSEKLİK NOKTASI [Bench mark] Özellikle harita yapımında kullanılan, bir yükseklik yâda uzaklık için referans noktası işlevi gören, sabit yükseklikteki bir yer üzerindeki işaret.
SAÇlLMA [Scattering] Bir parçacıkla veya parçacık sistemiyle çarpışmanın yol açtığı, gelen parçacığın veya gelen radyasyonun doğrultusunda veya enerjisinde değişme süreci.
SAĞLIK [Health] Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımıyla, "sadece hastalık yâda sakatlığın yokluğu değil; fıziksel, zihinsel ve toplumsal yönden tam bir iyilik hal”idir.
SAĞLIĞA DOKUNAN [ Deleterious]Zararlı.
SAĞLIK MÜHENDİSLİĞİ [Sanitary engineering] Su sağlanması, kanalizasyon ve katı atık sistemleri, sağlık koruma ve gıdaların işlenmesi, kemirgen ve böcek denetimi ve radyasyon denetimi gibi konuları içeren bir mühendislik dalı.
SALMONELLA [Salmonella] Gıda zehirlenmesine yol açan ve tifo taşıyabilen, hastalık yapıcı bakteriler.
SAM [Sound absorption material] Sesi soğurucu madde.
SANAYİ ALANI [Industrial area] Sanayileri barındırmak amacıyla ve sanayi parkı kullanımına yönelik olarak planlanmış, bir kentin içindeki yada yöresindeki alan. Sanayi alanı hava ve su kirliliğinin, gürültü kirlenmesinin ve atık tasfiyesinin denetimiyle ilgili çevre kurallarına tabidir.
SAPMA [Variance] Belli bir yasanın, kuralın yâda düzenlemenin uygulanmasındaki istisna.
SAPMA ORANI [Lapse rate] Yüksekliğin artmasıyla ısıda meydana gelen düşme oranı.
SAPROFiTLER [Saprophytes] Organik maddeleri ayrıştırarak yaşayan bitkiler.
SAPROPEL [Sapropel] Oksijensiz koşullarda derin suda oluşan çökelti katmanı.
SAPTAMA SINIRI [ Detection limit] Bir maddenin saptanabilir hale geldiği sınır.
SAPTIRMA BENDİ [Diversion dam] Suyun bütününün yâda bir bölümünün akışını saptırmak için bir akarsu üzerine inşa edilen set.
SARI KEK [Yellowcake]Uranyum oksit.
SARNIÇ [Cistem] Yeraltında yâda kapalı (örtülü) durumda bulunan, insan yapısı su depolama tesisi.
SAVAK [Weir] Arıtma tesislerinin çıkışında suya sabit bir debi sağlamak üzere konulan dikey engel.
SCOPE [Scientific Committee on Problems of the Environment ] çevre sorunları bilimsel komitesi.
SD [Standard deviation ]Standart sapma.
SEL SUYU KANALI [Storm sewer] Kar ve yağmur sonucu oluşan yüzeysel sel suyu akışını toplamak üzere inşa edilmiş kanal.
SENTETİK YAKITLAR [ Synthetic fuels ] Doğalolarak tabiatta bulunmayan, özellikle kömür, petrol şisti ve katran kumu gibi fosil yakıtlardan birtakım işlemler sonucu üretilen yakıtlar.
SENTEZ GAZI [SYNGAS = synthesis gas ] Kor halindeki kok ya da benzer artıklar üzerinden buhar geçirmek suretiyle elde edilen karbonmonoksİt-hidrojen karışımı gaz. Uygun katalizörlerle çeşitli kimyasal maddelerin üretiminde kullanılır.
SEPTİK ALAN [Septic field] Septik tank (foseptik) sisteminde, sıvı atığın bir tasfiye sistemine boşaltıldığı ikincil evre.
SEPTİK TANK (FOSEPTİK) [Septic tank] Kanalizasyon sistemlerine bağlı olmayan konutlardan gelen lağım suyunu işleme tabi tutan, yeraltındaki geçirimsiz tank.
SERA ETKİSİ [Greenhouse effect] Başta karbon dioksit olmak üzere bazı atmosferik gazlar sera camının etkisini andırır bir etkiye sahiptir; ışığı geçirir ama ısıyı içerde tutar ve ısı artışına yol açar. Atmosfer ile yer arasındaki ısı dengesi, sanayileşmedeki ve fosil yakıtların yanmasındaki artıştan kaynaklanan atmosferik karbon dioksİt artışlarından etkilenir; bu ise atmosferdeki ortalama ısıyı yükseltir. Bu gelişmenin, buzulların erimesi ve okyanusun yükselmesi gibi geniş kapsamlı sonuçlar doğuran iklim değişmelerine yol açmasından korkulmaktadır.
SERPİNTİ [Fallout] Nükleer patlamadan sonra atmosferde kalan ve yağmur yâda diğer meteorolojik olaylarla yeryüzüne inen radyoaktif toz.
SERTLİK [Hardness] İçerdiği kalsiyum ve bir suyun magnezyum iyonlarının toplam miktarı.
SES BASINÇ DÜZEYİ [Sound pressure level] Desibel (dB) olarak ölçülen ses yoğunluğu.
SFD [Single family dwelling ] Tek aileli konut.
SICAK SU KİRLİLİĞİ [Thermal pollution ] Çeşitli nedenlerle ısınmış suyun su kaynaklarına akıtılmasıyla, ortamın ısısının, içindeki canlılar için zararlı sonuçlar yaratacak düzeye gelmesi. Sıcak su kirliliğinin olumsuz etkilerinden birisi, mavi-yeşil suyosunlarının çoğalmasına yardım ederek su ortamındaki ötrofikasyonu hızlandırmasıdır.
SIHHİ ATIK SU SİSTEMİ [Sanitary sewer] Atık suyu konutlardan veya işyerlerinden alıp taşıyan atık su sistemi; kanalizasyon.
SIHHİ ATIK GÖMME ÇUKURU [Sanitary landfill] Katı atıkların her gün, sıkıştırılmış ve toprakla örtülmüş katmanlar halinde gömüldüğü çukurlar. Doldurulan alanlar yeşillendirilip park haline getirilebilir.
SIKIŞTIRMA [Compaction] Atık maddenin fiziksel olarak küçültülmesi.
SINIR ÖTESI KİRLİLİK [Transboundary pollution, transfrontier pollution ] Bir ülkedeki emisyonların genellikle hava yâda su ile taşınarak bir diğer ülkeyi etkilemesi.
SIYIRMA [Skimming] Suyun yüzeyinden petrolün yada pislik katmanının mekanik yöntemle alınması.
SIZDIRMA [Leaching] Yağmur suyunun etkisiyle kirletici sızıntının bir toprak yâda atık materyal katmanından ayrılması süreci.
SIZDIRMA ALANI [Leaching field] Atık sıvının foseptikten civardaki toprağa geçmesine ve sızarak filtre edilmesine olanak sağlayan, kapalı hendekler içindeki açık boru sistemi.
SIZINTI [Seepage] Yüzey suyunun topraktan geçerek aşağılara yönelmesi hareketi.
SİKLON KOLLEKTÖRÜ [Cyclone separator] Merkezkaç kuvvetiyle ve mekanik olarak çalışan, büyük parçacıkları ortamdan uzaklaştırarak hava kirliliğini denetlemeye yarayan aygıt.
SİLT [Silt] İnorganik karakterli çökelti.
SİNERJİSTİK ETKİ [Synergistic effect] Kimyasal maddelerin ve süreçlerin öngörülemeyen kombinasyonlar oluşturarak beraber tepkimeye girme ve bunun sonucunda da tek başlarına sahip olduklarından belirgin bir biçimde daha güçlü yada bütünüyle farklı bir etki gösterme eğilimleri.
SİS [ Fog ] Atmosferde asılı durumdaki görülebilir nem. Görüşün 1000 metrenin altına düştüğü atmosfer olayı.
SİSLENDİRME [ Fogging ] Sıvı durumdaki bir kimyasal maddeyi hızla ısıtarak dumana benzeyen çok küçük zerreler oluşturmasını sağlama yoluyla yapılan zararlılara karşı ilaçlama. Sivrisinek ve karasineklerle mücadelede kullanılır.
SİYAH DUMAN [Black smoke ] Kömürün yanmasından yâda herhangi bir başka fosil yakıtın yanmasından oluşan duman.
SİYAH GELGİT [Black tide ] Petrol döküntüleriyle kirlenmiş deniz.
SİYAH KAR [Black snow] Atmosferin parçacıklarla yoğun biçimde yüklenmiş bir bölümünden inen kar.
SİYAH YAĞ [Black oil] Siyah hidrokarbon; renksiz yağların tersine, daha koyu renkli yağlar.
SİYAH YAĞMUR [Black rain] Petrol döküntüsü, petrol kuyusu veya orman yangını gibi nedenlerle atmosfere dağılan kurumun yağışla yeryüzüne inmesi.
SİYANÜR [Cyanides] Hidrosiyanik asidin son derece zararlı tuzları. Siyanür içeren endüstriyel atık su, su kirliliğine önemli katkıda bulunur.
SNG [ Subtitute natural gas ]Yardımcı doğal gaz.
SOĞURUCULAR [Absorbers] Kirli bir gaz emisyonunda gaz karışımı içindeki bileşenleri sıvı ortama aktarmakta kullanılan hava kirliliği denetleme cihazları.
SOĞUTMA HAVUZU [Cooling pond] Nükleer reaktörden yayılan yakıt elemanlarının depolandığı ve kısa ömürlü fizyon ürünlerinin parçalanmasına olanak veren büyük su tankı.
SOĞUTMA KULESİ [Cooling tower] Termik santrallerde veya endüstride kullanılan soğutma suyunun işlem sonrası ısısını almak için kullanılan yapı. Burada soğutma işleminden sonra ısınan soğutma suyu kulenin tepesindeki difüzörlerden aşağıya püskürtülerek ısının kulenin altından üflenen havaya geçmesi sağlanır.
SONİK PATLAMA [Sonic boom] Süpersonik patlama diye de adlandırılır. Ses hızını aşan bir hızda giden uçağın oluşturduğu patlamalı gürültü. Bu olay gürültü kirliliğin e yol açar.
STABİLİZASYON [Stabilization] Atıklardaki aktif organik maddenin nötr materyale dönüşmesi.
STANDARTLAR [Standards] Kirleticilere maruz kalma konumunda aşılmaması gereken düzeyleri gösteren kurallar.
STP [Standard conditions of temperature and pressure]Standart ısı ve basınç koşulları.
STRATOPOZ [Stratopause] Stratosferin üst sınırı.
STRATOSFER [Stratosphere ] Troposfer üzerinde uzanan ve çok düşük nemlilik koşullarına sahip üst atmosfer katmanı. Atmosferin 15-50 km. yükseklik arasındaki tabakası.
SU ARITMA [Water treatment] Çökeltme, pıhtılaştırma, filtrasyon, dezenfeksiyon, yumuşatma ve havalandırma gibi, sudaki zararlı maddeleri giderici ve suyu kullanılır veya içilir hale getirici işlemler.
SU AYIRIM HATTI [Watershed] Drenaj havzalarını ayıran yükseltilmiş sınır hattı.
SU BAŞI[ Headwater ] Bir akarsuyun yâda ırmağın genellikle yükseklerde bulunan kaynağı ve yukarı kesimleri.
SU EKOSİSTEMİ [Aquatic ecosystem] Kara (tatlı su) ve deniz (okyanus) ile ilgili su ekosistemleri.
SU HAKLARI [Water rights ] Balıkçılık ve gemicilik hakları, suyun kaynak dışı kullanımı hakları vb. dâhil, su kullanımıyla ilgili olarak düzenlenmiş haklar.
SU KALİTESİ STANDARTLARI [Water quality standards] Konutların kullanması, sulama, balık üretimi, endüstriyel kullanım yâda enerji üretimi gibi belirli amaçlarla kullanılacak su ile ilgili olarak uyulması gereken kurallar ve sınırlar.
SU KAYBI [Evapotranspiration] Terleme yoluyla bitkilerden ve çeşitli şekillerde yerin yüzeyinden buharlaşan toplam su miktarı.
SU KAYNAKLARI YÖNETİMİ [Water resources management] Su kaynaklarının sağlanması, kullanılması, korunması ve dağıtımı gibi etkinlikleri içeren yönetim.
SU KİRLİLİĞİ [Water pollution] Suyun yararlı kullanımını etkileyecek miktarlarda kimyasal, fiziksel yâda biyolojik maddelerin katılmasıyla kalitesinin bozulması. Su kirlenmesinin en yaygın kaynakları; yetersiz evsel atık su arıtma tesisleri, endüstriyel atıkların boşaltılması, yüzeysel akış, madencilik faaliyetleri ve sulamadır.
SU KORUMA [Water conservation] Konutların, sanayinin ve tarımın tükettiği su miktarının azaltılmasına yönelik programlar ve yöntemler. Uygulama örnekleri genellikle yüzeysel akışın yeniden kullanılması, rezervuarlardaki buharlaşmanın azaltılması ve yeniden işlenmiş suyun endüstriyel amaçlarla kullanılması gibi alanlarda görülür. Çifte boru tesisatı sisteminin, gelecek yıllarda, suyun yeniden işlenme yüzdesinin artması sonucunu doğurması beklenmektedir.
SUDA ÜRÜN YETİŞTİRİLMESİ [Aquaculture] Tatlı veya tuzlu suda yaşayan organizmaların üretimlerinin yapay olarak hızlandırılması yöntemi.
SU SAĞLAMA SİSTEMİ [Water supply system] İçme suyunun kaynaktan tüketiciye kadar toplanması, işlenmesi, depolanması ve dağıtımı.
SU SERTLİĞİ [Water hardness ] Suda kalsiyum karbonat ve diğer kimyasal maddelerin bulunmasından kaynaklanan su sertliği köpürmeyi önler ve su üzerinde birikinti oluşmasına yol açar. Su, kireç ve soda külü ile işleme tabi tutularak ve filtre edilerek yâda gözenekli bir katyondan geçirilerek yumuşatılabilir.
SU STERİLİZASYONU [Water sterilization] Arıtmadan sonra içme suyuna uygulanan işlem.
SU TOPLAMA [Impound] Hidroelektrik enerji üretimi, içme suyu sağlanması yâda sulama gibi amaçlarla su toplanması ve depolanması.
SU TOPLAMA HAVZASI (DRENAJ HAVZASI) [ Drainage basin ] Yağış sularının belirli bir çıkışa doğru sürekli olarak akmasını sağlayan arazi parçası.
SU TUTMA HAVZASI [Catchment] Yağış sularını alıp toplayan drenaj havzası.
SU YUMUŞATIClLARI [Water softeners ] Suyu iyon-değişimi işlemiyle yumuşatan mineral bileşikler.
SULAK ALANLAR [Wetlands ] Doymuş toprak koşulları gerektiren bitki örtüsünü yâda su yaşamını besleyecek yeterli yerüstü yâda yeraltı sularına sahip, turbalık ve bataklık gibi alanlar; birçok balık ve su kuşu türü için yetişme ortamı sağlayan önemli vahşi yaşam ortamları.
SULU OKSİTLEME [Wet oxidation] Sıcak gazların oluşumuna yol açan alevsiz yanma yöntemiyle, son derece yoğunlaştırılmış çam urun parçalanması.
SULU YIKAYICI [Wet scrubber] Kabarcıklaşan atık gazı sıvıdan geçirerek yâda sıvıyı gaz akıntısına püskürterek, parçacıkların yâda gazların giderilmesi için kullanılan hava kirliliği denetleme aygıtı.
SUSUZLAŞTIRILMIŞ ÇAMUR [Dewatered sludge ] Yanmaya yâda gübre olarak kullanılmaya elverişli bir kıvama getirmek amacıyla sıvı içeriğini azaltıcı işleme tabi tutulmuş lağım çamuru.
SUYLA TAŞINAN HASTALIKLAR [Waterbome diseases ] Genellikle kirlilik bulaşmış suyla taşınan kolera, tifo, çiçek, dizanteri, mide ve bağırsak iltihabı, hepatit gibi salgın hastalıklar.
SUYUN SIZMASI [Percolation] Suyun kayalardan yâda topraktan aşağılara doğru sızarak (süzülerek) inmesi.
SUYUN TEKRAR KULLANIMI [Water reuse ] Atık suyun arıtımdan sonra alıcı ortama deşarj edilmeyip özellikle sulama amacıyla kullanılması.
SUYUN TEMİZLENMESİ [Water purification ] İçme suyu üretmek için gerekli yöntemlerin bir parçası olarak filtrasyon, kimyasal işlemler, damıtma yâda dondurma işlemleri yoluyla suyun işleme tabi tutulması.
SÜLFÜR (KÜKÜRT) [Sulfur] Çok çeşitli ticari ve tıbbi kullanım alanlarına sahip, metalik olmayan eleman.
SÜLFÜR (KÜKÜRT) DÖNGÜSÜ [Sulfur cycle] Kükürt içeren bileşiklerin biyosfer, hidrosfer, atmosfer ve litosferdeki çevrimi.
SÜLFÜR (KÜKÜRT) DİOKSİT [Sulfur dioxide] Sülfürün havada yanmasıyla oluşan renksiz, tahriş edici keskin kokulu gaz; çoğu yakıtta bulunan sülfürün yanmasından oluşan belli başlı hava kirleticilerinden biri.
SÜLFÜR (KÜKÜRT) TRİOKSİT [Sulfur moxide] Kükürt dioksitın atmosferde katalitik yâda fotokimyasal süreçlerle yükseltgendiği üç oksijen ve bir kükürt atomundan oluşan bileşik. Havadaki nem ile sülfürik aside dönüşür ve asit yağmuruna neden olur.
SÜLFÜRİK ASİT [Sulfuric acid] Saf haldeyken renksiz durumdaki koyu yağlı sıvı. En yaygın kullanılan, son derece zehirli ve aşındırıcı bir endüstriyel kimyasal maddedir.
SÜPRÜNTÜ [ Litter ] Sokaklara, karayollarına ve boş arsalara gelişigüzel atılıp saçılmış katı atık.
SÜRAT TRENİ [Bullet train ]Son derece süratli tren.
SÜRDÜRÜLEBİLİR GELİŞME [Sustainable development] Şimdiki kuşakların ihtiyaçlarının gelecek kuşakların ihtiyaçlarını tehlikeye atmadan karşılanmasına olanak veren ekonomik büyüme politikaları.
SÜZME [Filtration] Sıvı atık arıtımında kullanılan, bakterileri ve diğer organizmaları azaltırken çökelmemiş atık maddeyi ve koloidIeri ayıran ve atığı taneli maddelerden oluşan bir katmandan geçirerek süzme sağlayan işlem. Lağım suyu arıtım filtreleri genellikle kumlu filtrelerdir, basınçlı süzme ise çamurun suyunun ayrılmasında kullanılır.
SÜZÜLME [Infiltration] Yüzeyden akan suyu toprağın soğurması; toprağın suyu akarsulara ve yüzey akıntılarına aşamalı olarak bırakan bir depo gibi işlev görmesine olanak sağlayan süzülme (sızma) süreci.
SYNDET [ Synthetic detergent ]Sentetik deterjan.