Küresel ısınma, her geçen yıl daha yıkıcı etkilerle kendini gösterirken, dünyanın finansal aktörlerinin tutumu endişe verici bir hal alıyor.
Son veriler, küresel finans sisteminin iklim krizine karşı mücadeleden adım adım uzaklaştığını ve bunun yerine ısınan bir dünyada nasıl kâr elde edilebileceğine odaklandığını ortaya koyuyor.
Bilimsel araştırmalar, dünyanın giderek daha tehlikeli bir iklim senaryosuna doğru ilerlediğini gösteriyor. Paris Anlaşması’nda belirlenen 2°C hedefinin artık neredeyse ulaşılamaz olduğu kabul ediliyor. Hatta bazı analizler, küresel sıcaklık artışının 3°C’yi aşabileceği uyarısında bulunuyor. Ancak bu gerçekler, finans dünyasının stratejilerini değiştirmek yerine, yeni fırsatlar aramasına yol açıyor.
Önde gelen yatırım bankaları ve finans kuruluşları, artık temiz enerji projelerine yatırım yapmak yerine, iklim değişikliğinin kaçınılmaz sonuçlarına uyum sağlamaya yönelik sektörlere yöneliyor. İklimlendirme sistemleri, su kıtlığına çözüm arayan teknolojiler ve afet yönetimi gibi alanlar, yeni yatırım trendleri haline geliyor.
Bu durum, finans sektörünün iklim krizine yaklaşımındaki temel bir çelişkiyi ortaya çıkarıyor: Kâr odaklı sistem, gezegenin geleceğini korumaktan çok, krizden nasıl fayda sağlanacağını hesaplıyor. Sigorta şirketleri, yangın ve sel riski yüksek bölgelerden çekilirken, bir yandan da fosil yakıt endüstrisine finansal destek sağlamaya devam ediyor.
Peki, bu tablo ne anlama geliyor? Finansal sistem, gerçekten sürdürülebilir bir gelecek için çalışacak mı, yoksa iklim krizini yeni bir kâr alanı olarak mı görecek? Görünen o ki, küresel sermaye, gezegenin geleceğinden çok kendi çıkarlarını düşünüyor.
İklim kriziyle mücadelede zaman daralırken, finans dünyasının bu tutumu, insanlığın geleceği için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşırken, gerçek bir değişim için sistemin kendisinin sorgulanması gerekiyor.